Suriye’de neler olup bittiğini tam olarak anlamak mümkün değil… Küçücük bir toprak parçasında sayısız devlet, kendi çıkarları peşinde at koşturuyor. Bir yandan her milletten asker var, kim kiminle savaşıyor belli değil; öte yandan adım atsan yabancı ajana çarpıyorsun. Ortalık toz duman…
Bu çılgın karmaşa içerisinde net olarak görünen gerçekler var. Onları görmek ve anlamak, geleceği Suriye’nin geleceğiyle yakın ilintili olan ve o topraklarda savaşan bizim için son derece önemli.
* * * * *
Başlayalım…
SDG nedir, biraz açalım…
Suriye Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) askeri kolunun adı Halk Savunma Birlikleri (YPG). Bu birliklerden ABD tarafından oluşturulan askeri gücün adı ise, Suriye Demokratik Güçleri (SDG). PYD, 2003 yılında, PKK’nın uzantısı olarak kuruldu; parti tüzüğü, Öcalan ilkeleriyle hazırlandı. Parti tüzüğüne göre, parti üyelerinin yükümlülükleri arasında, “Abdullah Öcalan’ın felsefesinden gurur duymak ve bu felsefeye bağlı olmak, Öcalan’ın esaretten kurtarılması için milli, ahlaki ve insani bir görev olarak mücadele etmek” var.
YPG, neden SDG’ye dönüştürüldü? ABD Özel Kuvvetler Komutanı Raymond Thomas, bunu şöyle açıklıyor: “Türkiye’nin kaygıları nedeniyle marka değiştirmek; markanın içerisine demokrasi kelimesini ekleyerek YPG’nin kredibilitesini artırmak”.
Ne kadar isim değiştirilse değiştirilsin; SDG’nin PKK tarafından yönetildiği gerçeği değişmiyor. SDG’nin yönetimi, tamamen PKK’lılardan oluşuyor. YPG ve SDG’nin yönetimini, Kandil seçip atıyor.
Bu ne demek? Biz Afrin’de PKK ile savaşıyoruz.
* * * * *
Hatırlayalım… Rakka’da sıkışan IŞİD militanları, SDG’nin yaptığı anlaşma karşılığında serbest bırakılmıştı. Anlaşmanın şartının “Türkiye’ye karşı savaşmak” olduğu iddia ediliyor. Rakka’da ve başka bölgelerde bozguna uğrayıp dağılan IŞİD militanlarının bir bölümünün SDG’ye katıldığı da biliniyor.
Bu nedenle, IŞİD’le de savaşıyoruz.
* * * * *
ABD, İsrail’in güvenliğini sağlamak, ekonomik ve lojistik çıkar elde etmek amacıyla, uzun yıllardır bölgeye yerleşmenin planlarını yapıyor. Sadece plan yapmakla kalsa iyi; Türkiye dahil, Ortadoğu’daki bütün ülkeleri paramparça edip kendine uygun yeni sınırlar çizmek için uzun ve masraflı bir çabanın içerisinde. En gelişmiş silahlar, askeri teçhizat, yüzlerce askeri danışmanın eğitim desteği, ABD’nin SDG dediği ve müttefik bellediği gruba akıyor. Üstelik bizim topraklarımızdan!..
Bu kapsamda, bugün Afrin’de, sadece SDG ile değil, onun tam arkasındaki ABD ile de savaşıyoruz.
* * * * *
ABD, 2015’te, Batılı ülkeleri peşine takıp, uluslararası bir koalisyon kurdu. Amaç “IŞİD’e karşı savaşmak ve savaşan gruplara destek vermek” olarak belirlendi. Kimler yok ki koalisyonda: Başta İngiltere, ardından Almanya, Danimarka, Hollanda, Kanada, Belçika, Avustralya, Bahreyn, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Fas, Fransa… Türkiye de koalisyonun ortaklarından olmasına rağmen, SDG’ye IŞİD bahanesiyle verilen destek nedeniyle, tehdit Türkiye’ye yöneldi.
Bu durumda, Türkiye, koalisyon ülkeleri ile de savaşıyor. Nitekim, Afrin’de karşımıza çıkan; koalisyon ülkelerinin sağladığı silahlar, ABD tarafından icat edilmiş ve Irak’ta kullanılmış işgal kuleleri, Alman mühendislerin öğretip uygulattığı hendekler, Fransız betonundan yapılan savunma duvarları…
* * * * *
Bütün bu yalın gerçeklerin ışığında, ‘müttefik’ kavramını yeniden gözden geçirmemiz ve Türkiye’nin geleceği için kiminle masaya oturduğumuza dikkat etmemiz şart…
Yorumlar
Kalan Karakter: