Seçimden önce söyleyecektim; ülkenin geleceğini düşündüm, yutkundum bekledim. Yine elime vura vura CHP’ye oy verdim. İzninizle, artık içimdekileri dökeceğim.
* * * * *
2011 genel seçimlerinde CHP’ye oy vermedim. Seçimden bir süre sonra bir basın toplantısında, o zamanki CHP İl Başkanı “Bize kültür düzeyi düşük seçmen oy vermiyor; sorunumuz onların oyunu alamamak” dediğinde, dayanamadım ve şunları söyledim: “Ben iyi eğitimli, sizin deyiminizle kültür düzeyi yüksek, sosyal demokrat bir aileden ve gelenekten gelen bir gazeteciyim ve size oy vermedim. Oturup uzun uzun düşünmeniz gereken budur.” Toplantının sonunda, Mustafa Akaydın Hoca, “beni hayal kırıklığına uğrattın Derya” dedi elimi sıkarken. “Asıl CHP beni hayal kırıklığına uğrattı, önüme böyle bir aday listesi koydu. Ben, ülkeyi kendi elleriyle AKP’ye teslim edenlere, karısını dövüp hastanelik edenlere oy vermeyeceğim” dediğimde, başını hafif eğip susmuştu Akaydın Hoca.
Geldik 2018’e … “Oturup uzun uzun düşünün” demiştim, düşünmüşler… 2002’de AKP’ye ülkeyi altın tepside sunan, bugün 80 yaşında ve hasta olan Deniz Baykal’ı ilk sıraya koymuşlar! Antalyalı CHP seçmeninin tepkisi, bol bol kulaklarını çınlatıyor olmalı!
* * * * *
Hatırlayalım… 2014… CHP, Cumhurbaşkanı adayı olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu koydu önümüze. İhsanoğlu’nun nasıl bir zihniyete sahip olduğuna dair uzun açıklamalar yapmayacağım; kendini en kısa sürede AKP saflarına atmış olması, en iyi açıklama… Sayın Kılıçdaroğlu, seçimden önce “bu, bizim demokrasiye en büyük katkımızdır” dedi. Şaka da değildi! Ardından İhsanoğlu’na oy vermek istemeyen CHP’lileri, yani bizi ‘haşladı’: “Oturduğunuz yerde ahkam kesmeyin, tıpış tıpış gidip oy vereceksiniz!” Demokrasiden nasibini almamış bir parti haline getirdiği CHP seçmenini de aynı yöntemle ‘güdebileceğini’ sandı Kılıçdaroğlu. Ben ve benim gibi düşünenler tıpışlamayıp yerimizde oturduk ve asla cumhurbaşkanlığı koltuğunda görmek istemediğimiz İhsanoğlu’na oy vermedik. Ha o seçilmiş, ha Erdoğan, ne fark eder ki!
* * * * *
CHP’de koltuk sevdası, diğer partilerdekinden hiç farklı değil; bu koltuklarda ne hikmet varsa, oturan kalkmak istemiyor. Demokrasi nutukları ata ata iyice yerleşiyorlar koltuğa. Sayın Kılıçdaroğlu, parti içerisindeki birçok d0eğerli ismin üstünü, sırf bu koltuk sevdası için çiziverdi. Önemli olan memleket falan değil emin olun; önemli olan, o koltuğa sıkı sıkı yapışıp bırakmamak. Nerede Umut Oran, nerede Ümit Kocasakal, Metin Feyzioğlu, Süheyl Batum ve adı saymakla bitmeyecek değerli insanlar? Hepsinin yollarına dikenli teller döşendi, o koltuğa ulaşamasınlar diye. ‘Demokrasi’ sakızını çiğneye çiğneye hem de…
* * * * *
Seçtik, ‘vekilimizdir’ dedik, Meclis’e gönderdik. İçlerinde çok iyi çalışan vekiller var, haklarını asla yiyemem, bu ülke onlara borçludur. Ancak, kişisel çıkarları söz konusu olduğunda, tüm partilerin tüm vekillerinin gösterdiği tavır aynıdır: Bütün eller havaya! Çok geriye gitmeyelim, daha üç ay önce, 9 bin 590 lira emekli aylığı alan eski milletvekilleri ile 19 bin lira aylık ödenen milletvekillerinin, kamuya ait kamplardan, misafirhanelerden “en uygun ücret ve şartlardan yararlanarak” kalabilmesi oylandı; hooop bütün eller havaya! Bitmedi… Yine aynı gün, “size ve eşinize, hatta çocuklarınıza verdiğimiz diplomatik pasaport ömür boyu kalsın mı” denildi; eller daha bir şevkle havaya! “Hiçbir kamu görevlisine vermediğimiz diş implant hakkını 12 dişe çıkaralım mı?” Eller tavana değecek neredeyse! Hiç fire yok! “Sizin ve bütün ailenizin bütün sağlık giderlerini biz ödeyelim; hatta yurt içinde olmazsa yurt dışına tedaviye gönderelim, olur mu” diye sordular; inanılmaz bir coşkuyla yükseldi eller yine!
Diğer partileri anlarım da, adı ‘Halk Partisi’ olan bir parti, milyonlarca insan açlık sınırında yaşarken, hastane kuyruklarında perişan olurken, bırakın diş implantını, bir röntgen filmi için aylar sonrasına randevu alabilirken, bir tane milletvekili çıkıp da “ayıptır ya!” demez mi? Bir tane, sadece bir tane vekil, her şeyi göze alıp kendini kürsüye atarak, “halkım açlık ve yoksullukla mücadele ederken, onların vekili olan ‘tuzu kuru’ ben, bu ayrıcalıkları hakkım olarak görmüyorum” diyemez mi?
* * * * *
Sözüm daha çok, sığmaz buralara… Özetleyeyim: Cumhuriyet Halk Partisi, kimsenin babasının malı değil. Hele, seçim yenilgisinden sonra kapısına kadar gelip yönetimle konuşmak isteyenleri yok sayıp, koltuğundan kalkıp aşağıya kadar inerek iki cümle etmeyi bile seçmenine çok görenlerin hiç değil! Biz partimize ve ülkemize karşı görevimizi yaptık, buradayız. Siz ise, partiyi gerçek sahiplerine devredecek ve tıpış tıpış gideceksiniz!
Yorumlar
Kalan Karakter: