Nurettin Veren, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, medyanın pek ‘muteber’ bulduğu bir isim… Muhabirler peşinden koşuyor, stüdyolara çağrılıyor, telefonla canlı yayınlara katılıyor ve kendisine “Fethullah Gülen’in ne kadar tehlikeli bir düşman olduğu” anlattırılıyor.
“Vallahi bilmiyorduk” yalanının en canlı örneğidir Nurettin Veren. Gülen’le 35 yıllık yol arkadaşlığı yaptıktan sonra, kendi deyimiyle “tehlikeyi gördüğü için”; kimilerine göre ise, güç paylaşımında anlaşamadıkları için ayrıldı cemaatten. 2001 yılından itibaren de, medya aracılığıyla, Gülen cemaatinin tehlikeli gidişatını anlatmaya çalıştı. AKP iktidarının Gülen cemaatiyle elele yürüdüğü, okyanus ötesine “gel de bitsin artık bu hasret” nidaları gönderildiği o günlerde ve sonrasında, kimse Veren’e kulak asmadı. Nurettin Veren, o günleri şöyle anlatıyor:
“2001 yılından beri, medya yoluyla FETÖ’ye karşı yapmakta olduğum mücadelemin sonunda çok az etkili olabildim, çok az kimsenin ilgisini çekebildim. FETÖ’ye karşı söylemek istediğim şeyleri, yazabileceğim ve konuşabileceğim gazete ve televizyon bulamadım. Benimle konuşabilecek bir gazeteci ve bir televizyon kanalı olmayınca, internet sayfamdan yayın yapmaya başladım. Fakat onun da önü kesildi… En sonunda, sadece Ulusal Kanal program yapma teklifinde bulundu ve konuşma fırsatı verdi… Araştırmacı gazeteci olduğunu söyleyenler gözlerinin önündeki bu kadar açık beyanlarla hiçbir şekilde sorgulamadılar, görmek istemediler… Türkiye’de bu meseleler ve açıklamalarım, ihbarlarım hiç ciddiye alınmadı.”
* * * * *
İşte medyanın “yok saydığı” o günlerden birinde tanıştım Nurettin Veren’le. Yakasında İşçi Partisi’nin rozetiyle yurdu karış karış gezip Gülen’in gerçek yüzünü anlatmaya çalıştığı o dönemde, Antalya’ya da gelmişti. Çok az basın mensubunun ilgisini çeken Veren’le, Kasım 2005’te uzun bir röportaj yapmıştım. Kendisini dinleyen birisini bulmanın keyfiyle, uzun uzun anlatmıştı… “Askeriyede ve emniyet içerisinde Fethullah Gülen vahim boyutlarda örgütlenmiştir. Devlet içeriden ele geçirilmektedir. İstihbarat birimlerinin elinde yeteri kadar doküman var. Herşeyi biliyorlar” demişti…
Bugünlere gelinebileceğini tahmin edememiş AKP yönetimi, öyle diyorlar… Sadece Veren değildi yaklaşan felaketi görüp uyaran; tehlikeli gidişin önünde durmak isteyenleri, yoldaşına tek söz söyletmek istemeyen AKP iktidarı, cemaatin gücünü de kullanarak, en sert biçimde cezalandırdı. Ergenekon ve Balyoz başka nedir ki? Ya da ‘İmamın Ordusu’ adlı kitabında, Gülen cemaatinin, AKP iktidarı döneminde devlette nasıl örgütlendiğini belgelerle anlatan Ahmet Şık’ın başına gelenler? Hatırlarsınız; Ahmet Şık, daha kitabın hazırlık çalışmaları sürerken evine baskın yapılmış ve tutuklanmıştı. Kitabın, bulunan her taslağı yok edilmişti.
* * * * *
" 50 yıl boyunca hazırlanmış bir yapıyı hiçbirimiz bilmiyorduk " diyorlar… Yeminler ediyorlar… Bizden değil, ama Allah’tan af diliyorlar; bizden ise, bilmediklerine inanmamızı bekliyorlar. Bizi gerçekten bu kadar aptal mı sanıyorlar dersiniz?
Yorumlar
Kalan Karakter: