İsviçre’den yola çıkmış; İtalya, Hırvatistan, Montenegro, Arnavutluk, Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan, Türkiye, Çanakkale, İzmir’e kadar yalnız başına bisikletiyle seyahat eden;
Verena Gattiker, İzmir’de hastalanınca Antalya’ya kadar otobüsle gelmek zorunda kalmış.
Antalya’ya gelince tekrar bisikletine binip; Kaleiçi’ndeki bir pansiyona pedal çevirmiş.
Atölyemin önünden geçerken; aradığı pansiyonu bulması için yardımcı oldum.
HÜRSES GAZETESİ’nde Kaleiçi’den haberler yazdığımı söyledim. Sonra geldi ve seyahati hakkında bilgi verdi.
“Tek fikrim seyahat etmek. Otomobili sevmiyorum. Bisikleti gelecekte de çok önemli bir araç olarak görüyorum. Yanımda fotoğraf makinesi bile yok”
“Köpeklerden korkmuyor musunuz?” diye soruyorum.
“Onları görünce onlarla konuşuyorum. Onları azarlamıyorum. Onlarda bana saldırmıyorlar” diye cevap veriyor.
Seyahatine; Kıbrıs, Mersin, Urfa ve Diyarbakır istikametinde devam edeceğini söyleyen “Bisikletli turist Verena”ya cesaretinden dolayı tebrik edip; Kaleiçi’ni ziyaret ettiği için teşekkürler edip uğruladım.
İnsanlar görüyorsunuz; ellerindeki imkânlar ve kişisel cesaretiyle korkmadan yollara düşüyorlar.
Biz acaba onlar kadar cesur muyuz?
Bilemiyorum.
GRAFİTİCİLER KALEİÇİ’NDE!
Hiç rastlamadım onlara!
Görsem bir güzel “vaaz” vereceğim onlara;
“Bakın gençler burası babanızın evi değil. Aklınızca yazıp çizdiğiniz bu duvarlara yazı yazma hakkınız yok. Başkasının malına – mülküne zarar veriyorsunuz. Buralar tarihi mekânlar. Zaten görüyorsunuz hepsi; yanmış, yıkılmış vaziyette. Bir de siz gelip duvarlarını boyayınca görüntü iyice çirkinleşiyorlar. Sizin sanatınız burada; hiç de güzel durmuyor.
Ne göstermelik MOBESE kameralar, ne zabıta, ne özel güvenlik ve hatta polisler bile sizler yazı yazarken görüp “hakkınızda kamu malına zarar vermekten” zabıt bile tutmuyorlar.
Cin gibisiniz, görünmüyorsunuz ama yaptığınız resimlerden sizleri tanıyoruz.
MENDERES TÜREL BENİ TAKİP EDİYOR!
Kaleiçi emeklerinden dolayı çok saygı duyduğum ve zaman zaman karşılaştığım Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel; geçenler de yine karşılaştık.
“Seni takip ediyorum” dedi; “yani yazdığın yazıları okuyorum” demek istedi.
Ben de buna çok sevindim.
Çünkü yıllardır; Kaleiçi’nde kendi gördüklerimi veya burada yaşayanlardan ve esnaflardan aldığım şikâyetleri hep köşeme taşıdım.
Bazen ses getirdi, bazen getirmedi!
Ama takip edildiğimi, zamanı gelince “notlarımı” değerlendirmeye alacaklarını biliyordum.
İnşallah bu böyle devam eder.
:::::::
HAVAALANI POLİSİ VE TURİST
Turistler gelsin aman alış veriş yapsın diye herkes çırpınıp duruyor.
Gelen turistler de kendi bütçelerine ve zevklerine göre alış veriş yapıp dönüyorlar.
Ama aldıkları “imitasyon” denilen “kopya” bir ürün olduğu zaman; turist ve elindeki eşya doğru Müze’ye gönderiliyor!
Turist aldığına mı yansın, uçağını kaçırdığına mı yansın belli değil!
Geçenler de Kaleiçi’nden basit bir anahtar alan turistin başından buna benzer şeyler geçmiş.
Bu konuda bilgili esnafımız diyor ki;
“Hava alanlarında bir müze uzmanı bulundurulsun. Veya o nesnenin fotosu e-mail ile gönderilip bilgi alınsın. Turiste de eziyet verilmemiş olsun”
Siz ne diyorsunuz? İyi fikir mi?
Yorumlar
Kalan Karakter: