Antalya deyince ilk akla gelen yer mutlaka Kaleiçi’dir değil mi?
Surlar varmış etrafında yüksek yüksek! Demişler ki:
“Kaleiçi çok sıcak oluyor. Bunalıyoruz. Şu surları yıkın da biraz hava alalım.”
Belediye Başkanı “Çingen Hasan” diye bir adam tutmuş; o da almış eline uzunca bir demir çubuk ve başlamış yıkmaya!
Nasıl o koskoca taş duvarları nasıl yıkıyormuş biliyor musunuz?
En alttaki taşlardan bir kaçını duvarın içinden çekip çıkartıyormuş. Ardından o koskoca kale duvarları patır patır dökülüyormuş! Etrafta hiç kale duvarları kalmayıncaya kadar devam edecekmiş ki; “Çingen Hasan” çöken bir duvarın altında kalıncaya kadar!
“Bu kadar hava yeter” demişler; yıktıranlar!
AMA NE FAYDA
Yıktırılan duvarların yerine hemen hanlar, hamamlar, mağazalar konduruvermişler; o zamanın sivri akılları!
ATATÜRK DEMİŞ Kİ:
Sonra Antalya’yı ziyarete gelen ATATÜRK’e:
“Atam, Kaleiçi çok sıcak oluyordu! Biz de bir adam tuttuk ve yıkabildiğimiz kadarını yıktırdık!”
ATATÜRK; bir Belediye Başkanına bakmış ve bir de gösterdikleri yerlere bakmış ve demiş ki:
“Madem bunları yapacaktınız, niye yıktınız?”
TARİHİ ESER
Maalesef; “tarihi eser nedir, kıymeti var mıdır, nasıl korumalıyız” gibi soruları ne soran ve ne de öğreten olmadığından; yıka yıka bugünlere kadar gelmişiz.
Bugün?
Göstermelik de olsa az çok bu konuda bilinçlenme var! Var ama bir işe yaramıyor ki! Güzel yurdumuzun her bir köşesinden tarihin her dönemine ait yüzlerce belki de binlerce tarihi eserler çıkıyor ki; Kültür ve Turizm Bakanlığı ne yapacağını bilemiyor!
Hangi devirlere ait eserleri korumaya alacak şaşırıyor!
Avrupalı tarih severler (!); sözde bize yardım ediyormuş gibi yaparak; yaptıkları kazı çalışmalarında buldukları hazineleri ve değerli eserleri ülkelerine götürüp “müze” yapıyorlar!
Dikkat ederseniz en çok müzeler; hep Avrupalı araştırmacıların sponsorluğunda; Roma, Bizans ve yine onların devirlerine ait izler taşıyan eserlerin bulup sergilendiği yerlerdedir!
BİZ NEREDEYİZ
Gelen giden Bakanlar; “turistik” diyerek sahil boylarını “yap, işlet, devret” aklıyla tıka basa lüks otellerle doldurmuşlardır.
Gecekondu gibi etrafında oluşan yapılaşmalara hep seyirci kalmışlardır.
Selçuklu, Osmanlı devirlerine ait kaç tarih yapı; hanlar, hamamlar, kervansaraylar, mescitler, camiler, çeşmeler, köprüler onarılmış ve halkın/turizmin hizmetine açılmıştır?
SAHİPSİZ
Kendilerine verilen, emanet edilen devlet bütçelerini çarçur eden bazı idareciler yüzünden bizim tarihi ve milli eserlerimiz ortada kalmıştır.
“ÖLSE DE HELVASINI YESEK”
Bu bir halk deyimidir: ölenle değil de ondan kalanların getireceği faydayı anlatır!
Bizlerin tarihi eserlere bakışımız maalesef aynen böyledir!
Korumayız, korumayı bilmeyiz! Yıkarız; ya evimin duvarına taş, ya da çeşme önüne baş yaparız!
Yapanlara kimse karışmaz ki!
KALEİÇİ’ne yıllardır böyle bakıldı ve hâlâ da bakılıyor da!
Kaç tarihi eserin, kaçına sahip çıkıldı. Şahıslar aldı.
GELELİM KALEKAPISI’NA
ANTALYA turizmin merkezi oldu. Ve Kaleiçi.
En çok Saat Kulesi’nin oradan girilmesi gerekirken; turistler ve vatandaşlar taa Karaoğlan Parkı’nın oradan ya da Üçkapılar’dan girerler Kaleiçi’ne!
Neden?
Çünkü Kalekapısı’nın kapısı yoktur.
Önünde birçok duvarlar vardır:
Faytonlar, lokantacı şemsiyeleri, reklam panoları, yasak levhaları, trafik işaretleri, kameralar, taksi durağı, araç kontrol kulübesi ve “dur” bariyer kolu, golf arabaları!
Karşıdan veya yanından bakarsanız manzara budur!
KAPI KAPALI OLURSA
Turist oradan giremez. O sokaklarda işyerleri olanlarda iş yapıp, döviz kazanamaz ve kirasını ödeyemez. Kapatır gider!
Kapı önü çok doludur. Bu işle şehir planlamacıları, peyzajcıları acil ilgilenmelidirler
Kaleiçi’nin büyün kapıları açık olmalıdır.
Buraya sadece araçlar değil; turistler ve gezmeye gelen vatandaşlarımız geliyor.
Lütfen bariyerleri kaldırınız artık.
KALEİÇİ CANLANSIN ARTIK!
Yorumlar
Kalan Karakter: