Dönerciler Çarşısı’nın hemen arkasındaki sokağın halk dilindeki adı: ŞEMSİYELİ SOKAK oldu.
Ama şimdi değil!
Neden mi?
Şemsiyeler; yağan yağmurdan, rüzgârdan ters döndü, kirlendi. Hiç kimse ilgilenmedi.
Çünkü bu sokak duyduğuma göre; İspanya’nın bir köyündeki sokaktan kopyalanmıştı!
Nasıl yapıldı, nasıl şemsiyeler kullanıldı ve onların mevsimlik bakımları nasıl yapıldı hiç araştırılmadı.
Getirdiler şemsiyeleri taktılar oraya!
Ne yapacaklarını bilmediklerinden son çareyi bağlamada buldular.
Bugün o sokağa artık hiç kimse girmiyor!
Sadece şemsiyelerin yırtık pırtık olmasından değil!
Oradaki bazı esnafların; “müşteri kapma” yarışları, masa ve sandalyeleri her gün biraz daha ileri götürmeleri, açılmayan dükkânların önlerine masa sandalye atmaları; oraya giren müşterileri görüntü olarak rahatsız etmiş!
Dikkat çeksin diye sokağa doğru çıkartılan döner, balık ve yemek tezgâhlarından çıkan kokulardan; gelen ve yemek isteyenler bile rahatsız olmaya başlamışlar!
Havalandırma açılmadığından bacalar çalışmıyor; bu nedenle dışarıya is ve kurum yağıyormuş!
Müşteriler yaşadıkları bu olaylardan dolayı artık bu sokağa girmek istemiyorlarmış!
ÇOK MU ZOR?
Acaba belediyelerimizin koyduğu kurallara uymak; gerçekten çok mu zor?
Müşterileri rahatsız etmeden; kendi gelmelerini beklemek de mi çok zor acaba?
Yemek yemeyen turistlere kızmamak da mı zorunuza gidiyor sizlerin?
Yalnız bu sokaktaki esnaflarımızda görmüyoruz böyle basit hataları yapanları! Antalya ve Kaleiçi’ndeki birçok iş yerlerinde de görüyoruz tüm bunları.
Ben oradan geçiyorum:
“Buyrun, buyurun!” diyorlar!
İşte bu yüzden; Valla çok seyrek geçiyorum oradan.
…
SİZLER
Sizler bu işlerde ne yapmanız gerektiğini, müşteriyi nasıl kazanacağınız bilen esnaflarsınız.
Burası Antalya ve Kaleiçi. Turistik bir yer!
Böyle yerler de insanlar ; “serbestçe dolaşalım, istediğimiz dükkâna girelim, canımız nerede isterse orada yemek yiyelim” diye düşünüyorlar.
Ama sizler ne yapıyorsunuz:
“Buyrun, buyurun, yukarıda yerimiz var” diyerek onları “rahatsız” ediyorsunuz.
Yemekleriniz, içecekleriniz ne kadar güzel de olsa; işte bu hareketten dolayı “sıfır” puan alıyorsunuz.
Bir gelen bir daha gelmiyor. Hatta o sokaktan bile geçmiyor!
Böylece maddi ve manevi kayıplarınız oluyor!
Mesela; Hıdırlık Sokak’ta bir esnaf var ona şaşıyorum. O sizlerin yaptığınızın tersini yapıyor.
Müşteri içeri girince; o dışarı çıkıyor ve orada bekliyor.
Müşteri de içeride rahat rahat seçiyor ve alacağını da alıyor.
HANGİSİ İYİ?
Yerli ve yabancı tüm müşterilere lütfen saygı duyalım. Bu eskimiş yani modası geçmiş “müşteri çağırma” dalgasından vazgeçelim.
Umarım bu defa kazanan sizler olursunuz.
Bizimki sizlere dostça bir hatırlatma; o kadar!
:::::::
KIZILAY
ZORLA KAN ALIR MI?
Kalekapısı gibi en işlek, en turistik bir yere her gün “kan alma” çadırları kuruyorlardı.
Ben de sık sık tüm yazılarımda bunun Kızılay’ın imajını bozduğunu yazıyordum. En işlek, en turistik bir yerde çadır kurmak marifet değil. Yaptığınız iş her ne kadar kamu yararına da olsa; daha sağlıklı koşullarda yapmalısınız derken de haklıydım.
Yaz kış; sabah kur akşam topla çadırlarla; turistlerin fotoğraf çektikler manzaranın içinde yer almak hiç de Antalya’ya yakışmıyordu.
KAPALI YOL’UN GİRİŞİNDE
KIZILAY ÇADIRI!
Yaklaşık bir senedir hemen hemen her gün o caddenin girişine koskocaman Kızılay çadırı kurulup sökülmeye başladı.
Yolu kapatıyor. Görüntüyü çirkinleştiriyor. Yaya trafiğini engelliyor ama kimin umurunda?
Havuzun tam karşısında bir barakaları vardı. Her nedense orayı hiç kullanmadılar.
Kendilerine müstakil bir sağlık ocağı da açabilirler!
Ama yapmıyorlar? Acaba neden?
….
“Kota mı dolduruyorlar acaba?” diyorlar insanlar.
Yoldan geçeni çevirmeler ve ikna ederek kan almalar giderek artıyor!
Bir komşumuz böyle kan vermeye ikna edilmiş. Kan kaybından dolayı halsiz düşmüş. Valla kollarımda bayıldı kaldı!
Kızılay bir seyyar gibi hareket etmemeli.
Parklardan çıkmalı. Kendine bir yer tutmalı.
Ama Antalya’nın en turistik merkezinde “savaş” çadırı kurmaktan vazgeçmelidir.
Sağlık Bakanlığımız, Belediyelerimiz ve Emniyetimiz bu konuda; “duygusal” değil; daha “gerçekçi” düşünmek zorundalar.
Kızılay’ımızı seviyoruz ama onun yeri başka; turizmin yeri başka bizler için!
Öyle değil mi?