Geçen haftaki yazımda sizlere; tarihi bakımından Kaleiçi’ne çok çok benzeyen BALBEY ve HAŞİM İŞCAN mahallelerini anlatmıştım.
“Şehir içinde şehir” olan Kaleiçi; yer olarak dolunca; Antalya merkeze çok yakın mahalleler oluşmuştur.
O zamanın zenginlerinin tercih ettikleri; Balbey ve Haşim İşcan Mahallelerinde yapılan konaklar güzelliklerini hâlâ korumaktadırlar.
Her konağın ayrı bir dış ve iç görünüşü vardır.
Hepsi ayrı bir mimari eser olarak yapılmışlardır. Kapılar, pencereler, cumbalar ve hatta bacalar bile farklı farklı yapıldılar.
O konakları yaptıranlar; kim bilir ne kadar maddi ve manevi zahmetler çekmişlerdir.
Ama içine taşındıkları zaman;
“Dünyada mekân; ahrette iman” dercesine huzur bulmuşlardır.
En güzel komşulukların yaşandığı o müstakil konaklar da ne aileler yaşamışlar ve ne günler görmüşlerdir.
Yaz sıcaklarında yaylalara göçseler bile; dönüş hep Antalya’ya olmuştur.
…
Kaleiçi’nde kalmadı ama BALBEY mahallesinde; sokaklardaki “elektrik direkleri” ve onlardan evlere çekilen elektrik kablolarının bağlandığı dışarıdaki “fincanlı” köşeli demirleri görmeye değer doğrusu.
Radyoların olduğu ve TV’lerin daha doğmadığı o konaklar; bu elektrikle aydınlatılıyorlardı!
ZAMAN GEÇTİ GİTTİ!
Mutlu günlerde zaman çok çabuk geçer!
Eğer borcunuz ve derdiniz varsa; ne zaman geçer ne de borçlarınız biter inanın!
Bu üç mahallenin insanları yaşlanıp vefat edince; onların çocukları burada bir müddet oturdular ve sonradan “apartman” furyası başlayınca oraya göçtüler.
Onlar göçünce; bu konaklar da “içlerine göçmeye” başladılar.
Devlet sözüm ona “SİT ALANI” diye bir şey çıkardı. İnsanları “duvarına çivi bile izin almadan çakamazsınız” diye iyice korkuttular.
Sonra ne Devlet baktı ve ne de mahalli idareler!
Rüzgardan, fırtınadan, yağmurdan yıkılmaya başlayan bu terk edilmiş evlere “turizm işi” yapanlar taşındılar.
Onlar ne Anıtlar Kurulunu dinledi, ne de belediyeleri; kafalarına göre çeki düzen verip; o güzelim tarihi konakları yıkıp yıkıp dükkânlar, pansiyonlar yaptılar!
Sahipsiz kalan Kaleiçi; biraz şanslı idi. Denize çok yakındı. İçinde; “Üçkapılar, Kesik Minare, Yivli Minare ve Hıdırlık Kulesi gibi tarihi birçok yer vardı.
Onun için turizmciler ağırlığı buraya verdiler.
Balbey’in cadde üzerindeki evler de “ kata külle” vari yıkılıp yerine apartmanlar yapıldı. Mahalle de ne var ne yok görünmez oldu.
Haşim İşcan da öyle; etrafını saran apartmanlardan kayıp oldu gitti.
DÜNDEN BUGÜNE
SİT ALANI korkusuyla birçok konak kaderine terk edildi!
Yıkılanlar yıkıldı, yıkılmayanlar da yakıldı; çok güzel “otopark” veya mahallenin çöplüğü oldular!
NE BAKANLIK NE BELEDİYELER
Ve ne de Müze; aslında “özel mülk” olan bu konaklara bir “çözüm üretemediler.
Ne yapacaklarını bilemediler.
Belediyeler onarım yerine; tahrip edilen bu konaklara “ruhsat” verme işlemleriyle uğraştılar ki; o zaman da; bu zaman da bunun hiçbir mahsuru da olmadı.
Bakanlık ve Belediyeler vs. kurumlar arasındaki “idari karmaşa” hâlâ da devam ettiğinden; ne Antalya’da ne Burdur’da, ne Isparta’da, ne Yozgat’ta yani tüm Türkiye’deki tarihi yapılar “resmen yıkılmaya” terk edilmişlerdir.
Hisseli ve tapu sorunları olan aileler de bu işlerde en çok mağdur olanlardandır!
SİLAHA GİDEN PARALARLA!
Bakanlıkların bütçelerine baktığımızda en çok harcamaların nereye yapıldığı malumdur!
Turizmden milyarlarca $ ve € kazanan idarecilerimizin işleri “icraat” değil de “siyaset” olunca; bu konaklar “hiçbir zaman Devlet tarafından onartılamazlar”
Demedi demeyin; aha buraya işaret koyuyorum!
AYIP VALLA’
Yıllardır Kaleiçi’nde yaşıyorum; o turistlerin böyle yıkık dökük harabe olmuş tarihi evlerin fotoğraflarını çekmelerinden “üzüntü” duyuyorum.
EVET, BİR KONAK DAHA YANDI
Nerede mi? Haşim İşcan Mahallesi 1306 Sokak’a idi o yanan; yani yakılan ev!
Büyükşehir ve Kaleiçi itfaiyesinin çabalarıyla; yangın büyümeden söndürüldü.
Bu kaçıncısı?
Tarihe, turizme, vatana ve millete sevgimiz ve saygımız varsa; bu olup bitenleri biraz ciddiye alalım.
Yok ediyorlar!
Edemesinler!