Antalya'da son günlerde, kulaktan kulağa fısıldanan bir isim var. Herkesin ağzında ama kimsenin yüksek sesle anmak istemediği bir isim: İbrahim Kocademir.
İsmini duyanların yüz ifadesi üç saniyede değişiyor. Kimisi acı bir tebessümle “Yazık oldu” diyor. Kimisi göz temasından kaçıyor: “Aman adımı karıştırmayın, benim bu işle ilgim yok.” Kimi de başını öne eğiyor, “Ben de alacaklıyım” demeden geçiyor. Herkesin farklı bir hikâyesi var ama sonuç aynı: Geride kırık dökük güven duygusu, tapuda ya da noterde kaybolan umutlar.
Kocademir Ailesi, bu şehrin saygıdeğer ailelerinden biriydi. Camilerine, okullarına adını veren, hayırla anılan, köklü bir soyadı. Antalya'nın belleğinde güzel hatıraları olan bir isimdi bu. Ta ki o soyadının altına çek yaprakları ve takas senaryoları serilmeye başlayana kadar…
İbrahim Kocademir yaklaşık on yıl önce, şehrin göbeğinde Poyraz Motor adında bir lüks otomobil galerisi açtı. Ferrari’ler, Porsche’ler, Maserati’ler… Antalya sıcağında güneşte parlayan araçların yanında Kocademir’in adı da parlıyordu. Ayağında Balenciaga, bileğinde Rolex, cebinde platin kartlar. Dışarıdan bakıldığında tam bir başarı hikayesi. Ama meğer o platin kartlar gibi, o başarı da görünüşten ibaretmiş.
Bugün bu ülkede, işini dürüst yapan, vergisini günü gününe ödeyen, hesabını bilen bir esnaf bankaya gittiğinde kredi limiti düşürülüyor. Ama Kocademir gibi isimler için bankalar yarış ediyor. “Sen al, sen harca, senin limitin yok” deniliyor. Neden? Çünkü şık giyinen, pahalı saat takan, gösterişli pozlar veren herkes “güvenilir” zannediliyor artık.
Ve işte o noktada sistem kırılıyor.
Çünkü lüks artık bir yaşam tarzı değil, bir güven teminatı gibi sunuluyor. Görselliğin kredi notunu belirlediği bir düzene dönüştük. Ve bu düzen içinde, özellikle de inşaat ve otomotiv sektörü bir çıkış kapısı, bir can suyu aradığı dönemde, Kocademir zengin ve başarılı imajıyla adeta Hızır gibi yetişti. Ama o janjanlı imajın altında büyük bir kandırmaca vardı.
Evi ucuza aldı, çek verdi. Arsayı lüks arabayla takas etti. Karşı taraf bir şey kaptım sandı ama aslında çok şey kaptırdı. İnsanlar zarar ettiklerini itiraf edemiyor. Çünkü bu defa sadece paralarını değil, itibarlarını da kaptırmış oldular.
Ama ortada sadece bir dolandırıcı yok.
İmajla kandıran bir kişi varsa, o imaja kredi açan bir de banka var. “Böyle pahalı saati olan biri asla yalan söylemez” diyen finans yetkilileri, o arabaları görünce gözünü kırpmadan çek defteri onaylayan sistem yetkilileri… Onlar da en az Kocademir kadar bu yapının parçası.
Ve işin acı tarafı şu ki, tüm bu senaryo bize tanıdık geliyor.
Hatırlayın; Çiftlik Bank’ta sanal hayvanlar vardı, burada lüks arabalar. Orada Uruguay’a kaçıldı, burada Amerika için hazırlıklar yapıldı. Orada umut satıldı, burada itibar. Ama sistem aynıydı: Ponzi + sosyal medya + güven.
Çiftlik Bank’ta besi çiftlikleri hiç olmadı. Burada da gerçek sahiplik hiç gerçekleşmedi. Sadece dönen senaryolar, sürekli değişen mağdurlar ve susan bir çevre…
Çünkü ne zaman biri “dolandırıldım” dese, ardından “Nasıl bu kadar saf olursun?” sorusu geliyor.
Ve ne yazık ki, bu oyunun devam etmesine en büyük katkıyı sustukça biz veriyoruz.
BİRİ BENİ DURDURSUN YA DA ANTALYASPOR’U ADAM ETSİN
Bu şehir sadece ekonomik krizle değil, spor alanında da istikrarsızlıkla boğuşuyor. Antalyaspor’da başkanlık koltuğu son üç yıldır adeta döner kapıya dönmüş durumda. Gireni çıkanı takip etmek güç.
En son Sinan Boztepe de “Ben gidiyorum” dedi. Beklenmeyen bir gelişme miydi? Hayır. Üzücü mü? Tartışılır. Ama asıl düşündürücü olan: Kimsenin artık şaşırmaması.
Düşündüm de... Ben de aday olayım başkanlığa! Neden olmasın?
Projelerim de hazır:
Taraftara moral, takıma huzur, yönetime sabır getireceğim.
Yüzleri güldürmeden, skor tabelası düzelmez.
Önce içerideki krizi çözeceğiz.
Transfer mi? Dur hele. Önce yönetim sabit kalsın da, teknik direktör yalnızlıktan istifa etmesin!
Çünkü Antalyaspor’un bugünkü sorunu futbol değil, istikrar eksikliği.
Ben istikrarla geliyorum. Yanımda çayım, kahvem, simidim… Sabah toplantıları mı? Şeker gibi geçer. Yetmedi mi? Tatlı da getiririm. Ama önce şu koltuğun artık şaka kaldırmadığını anlayalım.
Bu şehir, bu kulüp artık birilerine güvenmek istiyor.
Antalyaspor’a sadece forma değil, ruh da giydirecek bir yönetim gerekiyor. O koltuğa oturacak olan, hem camiaya hem makama yakışan bir adam olmalı.
Yorumlar
Kalan Karakter: