Türkiye’de bazı yönetmelikler vardır; Resmî Gazete’de gururla yayınlanır, törenlerle duyurulur ve sonra sessizce unutulur.
Taksilere kamera ve panik butonu takılmasını öngören 2016 tarihli yönetmelik de bu kaderi paylaşanlardan biri oldu. Kâğıt üzerinde güvenliğin, teknolojinin ve çağdaşlığın simgesi olan bu düzenleme, sahada ne yazık ki ucunda kimsenin olmadığı bir kabloya ve sesi hiçbir yere ulaşmayan bir düğmeye dönüştü.
Tam dokuz yıl boyunca, ne panik butonuna basıldığında ulaşılacak bir merkez kuruldu ne de kameralardan gelecek görüntüleri izleyecek bir altyapı oluşturuldu. Şoför, butona değil adeta boşluğa bastı.
Devlet ise “altyapı hazır değil” gerekçesini öne sürerek, uzun yıllar boyunca bu yükümlülüğü yerine getirmedi.
Yıl 2025’e gelindiğinde Antalya sahneye çıktı. Bir sabah, büyük bir yenilik yapılmış gibi, “Taksilere ücretsiz kamera ve panik butonu kuruyoruz” açıklaması yapıldı. Sanki bu karar ilk kez alınıyormuş gibi, sanki yıllar önce alınan kararlar hiç var olmamış gibi, sanki geç kalmanın adı vizyon olmuş gibi…
Oysa bu sistem 2012’den beri konuşuluyordu, 2016’da yönetmeliğe dönüştü. 2025’te ise bir kamu yatırımıyla değil, Antalya Şoförler Odası’nın özel girişimleriyle hayata geçirildi. Sürecin başlatılmasında kişisel temaslar, sponsorluk arayışları ve özel sektörle kurulan iş birlikleri etkili oldu. Bu sayede bir belediye vaadi yeniden dolaşıma sokuldu ve sistem hayata geçirildi.
Peki, bu vaat neden 9 yıl sonra raftan indirildi? Ve neden şimdi yapıldığı için marifetmiş gibi sunuluyor?
Cevap basit: Çünkü bizde yapılması gerekeni yapmak bile kahramanlık sayılıyor.
Kameralar takıldı, panik butonları monte edildi, araç takip sistemi kuruldu. Ancak dikkat: Bu sistemden çıkan sinyaller hâlâ kamuya değil, uygulamayı yöneten meslek odasına yönlendiriliyor. Yani acil durumda devreye girecek olan bir kamu kurumu hâlâ sürecin parçası değil.
Bu noktada sormak gerekiyor: Bu gerçekten bir güvenlik adımı mı, yoksa kamuoyuna sunulan ama etkisi sınırlı bir vitrin uygulaması mı?
Üstelik bugün ücretsiz olan bu sistemin yarın hangi maliyetlerle karşımıza çıkacağı da belirsiz. Yazılım lisansı, bakım gideri, güncellemeler derken, bugün armağan gibi sunulan kamera sisteminin yarının zorunlu abonelik kalemlerinden biri haline gelmesi ihtimal dahilinde.
Tüm bunlar yaşanırken, Antalya’daki taksi esnafı başka bir büyük sorunla baş etmeye çalışıyordu: Dijital ulaşım platformlarının baskısıyla.
Uber ve Yandex gibi sistemler önce düşük komisyonla girdiler. Ardından oranları artırdılar, şoförleri puanladılar, sınıflandırdılar, hatta sistemden çıkarabildiler. Pazar kurallarını kendileri belirlediler.
Ve sonra birileri çıkıp, “Biz sana kamera taktık, buton verdik, daha ne istiyorsun?” dedi.
Oysa mesele bu kadar basit değil.
Aynı dönemde Alanya Şoförler Odası bu platformlarla iş birliğini açıkça reddederken, Antalya merkezde aynı sistem “vizyon” diye sunuluyordu. Merkez ile çevre arasındaki yaklaşım farkı, uygulamanın ne kadar hazırlıksız olduğunu ortaya koyuyordu.
Dijital platformlar ise büyük promosyon kampanyalarıyla pazara girdi: Yüzde 50 indirimler, hoş geldin bonusları, yolcu puanları derken, durağın numarasını ezbere bilen yolcular bile aplikasyon vatandaşı oldu.
Taksici esnafının yıllardır kurduğu bağ, algoritmaya yenildi.
Bugün birçok taksici şöyle diyor:
“Bizim durağın telefonu artık çalmıyor. Merkezler suskun. Müşteri bizden değil, sistemden yana.”
Ve siz hâlâ bu adama, “kamera taktık, artık güvendesin” diyorsunuz.
Taksiciler aslında çok net konuşuyor:
“Güvenliğe karşı değiliz. Kamera da olsun, buton da. Ama mesele bu değil. Bizim rızkımız tehdit altında. Dijital platformlar sektörü ele geçirmiş, müşteri kaybolmuş, çağrı merkezleri çökmüş. Bize sistem lazım, adalet lazım. Şov değil, çözüm istiyoruz.”
2016’da yürürlüğe giren ancak 2025’e kadar hayata geçirilemeyen bir yönetmeliğin bugün büyük bir başarı gibi sunulması, geçmişte yaşanan tüm mağduriyetleri görmezden gelmek olur.
Devlet, güvenliği sağlayacağını söyledi. Ancak gereken altyapı kurulmadı, denetim gelmedi, saha dinlenmedi.
Ve tüm yük yine direksiyon başındaki insana yıkıldı.
Bugün çıkıp “kamera taktık, işte vizyon!” diyenlere sormak gerekir:
Bu işi neden yıllar boyunca yapmadınız?
Gasp edilen, tehdit edilen, şiddete uğrayan onca taksici için bu sistemi ne zaman hatırladınız?
Eğer bugün sunulan sistem, yılların ihmalkârlığını örten bir tanıtım çabasıysa, asıl odaklanmamız gereken şey hâlâ çözüm bekliyor demektir.
Çünkü taksici yalnız.
Güvende değil.
Ve mağdur.
Güvenlik yalnızca araç içine yerleştirilen bir kamerayla değil; sistemli müdahale, güçlü kamu altyapısı ve ekonomik güvenceyle sağlanır.
Sistemi kamerayla değil, adaletle kurarsınız.
Belki de bu 9 yıllık gecikmenin ardındaki en derin sorun, adaletin kararlarla değil, uygulamayla ölçülmesidir.
Kamu Otoritesinin Rehaveti ve Taksicinin Haklı İsyanı
Yayınlanma :
16.06.2025 00:17
Güncelleme
: 16.06.2025 00:17


Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: