Geçen hafta kaleme aldığım ‘Küçük Otellere Büyük Operasyon’ başlıklı haber ve köşe yazım, butik otel ve pansiyon işletmecilerinden öyle büyük destek gördü ki ne yalan söyleyeyim; üzüldüm.
Evet, üzüldüm çünkü bir girişimci, yıllarını tek bir işe adamış bir insan, koskoca bir sektör ve sektörün emekçileri ancak ve ancak bu kadar yalnız bırakılır, bu kadar itilip kakılır, bu kadar hor görülür.
O kadar belli ki içinde bulundukları zor durumda hiç kimsenin onların elinden tutmadığı, destek olmadığı, karşısına alıp konuşup dinlemediği...
Ayla Çekiç çıkıp da dertlerine ortak olup seslerini duyurmaya çalışınca, nasıl güzel sahiplendiler, nasıl güzel şeyler söylediler... Buruk bir mutluluk kapladı yüreğimi.
Sevineyim mi üzüleyim mi yoksa öfkelenip hiddetleneyim mi bilemedim.
Bildiğim tek şey Antalya turizminin sessiz kahramanlarına büyük bir operasyon çekiliyor ve onların haklarını savunmakla mükellef kuruluşların seçilmiş başkanları, bu operasyona sessiz kalsalar iyi, kişisel çıkarları uğruna çanak tutuyorlar çanak.
Türkiye 2025 turizm sezonuna rekor hedeflerle giriyor. Antalya Havalimanı genişletiliyor, Cumhurbaşkanı 17 milyon turist hedefi ilan ediyor.
Peki, öyleyse soralım; Bu 17 milyon nerede kalacak?
Bu sorunun öncelikli muhatabı olan pek Sayın Turizm Bakanımızın ve 5 yıldızlı otel sahiplerinin ‘Lütfen hepsi benim otellerimde kalsın, hep biz kazanalım, tek biz kazanalım’ diye iç geçirdiğini artık duyar gibiyim.
Hayır, efendim, öyle birkaç kodamanın istediği gibi olmayacak. Eğer bu ülkede adalet varsa, hakka ve hukuka saygı duyuluyorsa, bu ülke alnı secdeye değenlerin, dolayısıyla da Allah’tan ve kul hakkından korkanların iradesiyle yönetiliyorsa, pansiyonların, butik otellerin, Kaleiçi gibi bölgelerdeki koruma altındaki yapıların, kazanılmış hakları göz göre göre gasp edilmeyecek.
Bir avuç kalantor öyle istiyor diye bu garibanların ekmeğine kan doğranmayacak. Yaz sezonunun başlamasına birkaç gün kala, sudan sebeplerle bu işletmelerin ruhsatları iptal edilmeyecek.
Geçen haftaki iddiamı sürdüreyim. Bu alicengiz oyunları alnı secdeye değenlerin değil, olsa olsa şeytana pabucunu ters giydirenlerin marifetidir. Eyyyyy makam ve mevki sahipleri, aldananlardan ve aldatanlardan olmayın.
Ne bu hiddet bu celal, bir kez daha açıklayayım;
Bolu Kartalkaya’daki otel yangınının ardından, Turizm Bakanlığı yıllardır yönetmelikte yer alan “Koridora bakan kapılar 30 dakika yangına dayanıklı olacak” maddesini uygulamaya aldı.
Ancak uygulama nereden başladı? En olmayacak yerden, Türkiye’deki “basit konaklama belgeli” küçük otellerden.
Yönetmelik “otel” demiyor, “bina” diyor. Ancak uygulama adrese teslim şekilde yapılıyor. Bakanlığın belirlediği tesisler İl Kültür Müdürlükleri aracılığıyla belediyelere bildiriliyor, denetimi ise Antalya Büyükşehir Belediyesi İtfaiyesi yapıyor.
Ama yalnızca ve yalnız küçük işletmelere. Turizm Bakanlığı’nın daha önce “basit konaklama” ruhsatı verdiği işletmelere. Ruhsatı veren Bakanlık sezona 5 kala sadece ve sadece küçük otel işletmecilerine özetle şunu diyor; “Sana kendi ellerim ile hazırlayıp verdiğim belge bana güven vermiyor. O yüzden git kapını bacanı değiştir.”
Hemen arkasından da belediyeye emir veriyor; “Bu ufaklık verdiğimiz tarihe kadar dediklerimizi yapmazsa ruhsatını iptal et, vur kapısına kilidi.”
Peki, ya büyük oteller? Turizm işletme belgeli, 250–500–1000 odalı dev tesisler?
Söz konusu bu Yönetmeliğe onlar da tabi ama bırakın denetlemeyi ‘kapısını’ çalan yok. Çünkü çok iyi biliyorlar ki, bu büyüklükteki bir tesisin tüm kapılarını sezon başlamadan önce değiştirmesi haftalar değil, aylar alır. Küçük otel işletmecileri varken niye koca tesisin kalantor patronu üzülsün.
Çok merak ediyorum; pek Sayın Turizm Bakanımız gerçekten güvenliği mi düşünüyor? Yoksa asıl amacı yangın felaketi sonrası hiçbir şey yapmıyormuş gibi görünmemek ile birlikte turizm pastasının yüzde 30’una ortak olan bu küçük işletmeleri bu bahane ile yok etmek mi? Çünkü olur da küçükler kapanırsa, o yüzde 30’da bu kalantorların olacak.
Peki ya okullar, hastaneler, adliyeler? O binalarda da yangına dayanıklı kapılar yok. Ama içeride insanlar var. Orada kalanlar turist değil diye mi güvenlikten muaf mı? Ya da sadece Türk Vatandaşı oldukları için mi değerli değiller? T.C. nüfus cüzdanı sahibi oldukları için canlarının bir kıymeti yok mu?
Görüyorsunuz ki bu yalnızca bir yangın güvenliği meselesi değil. Bu bir ‘Bal tutan parmağını yalar’ hikayesi.
ANTALYA ÖRNEĞİNDE TABLO NET:
Muratpaşa Belediyesi’nin açıklamasına göre: Antalya’da 191 basit konaklama belgeli otelin kapısı yönetmeliğe aykırı bulundu ve tutanak tutuldu. Bakanlık emriyle bu işletmelere 31 Mayıs’a kadar süre verildi.
Peki bu 191 otel içerisinde büyük otel var mı? Büyük otellere tutulan tutanak var mı? Rapor var mı? Uygulama eş zamanlı mı? Koskoca bir HAYIR.
İşin en ilginç ve trajikomik kısmı Kaleiçi gibi tarihi bölgelerde ve hatta Valilik binasında olduğu gibi ahşap zemin, tavan ve merdivenli binalarda. Koruma Kurulu diyor ki; “Tarihi doku bozulamaz, kapı bile değiştiremezsin!” Ama Turizm Bakanlığı’na bağlı kurumlar, aynı yapılar için; “Kapını değiştir yoksa ruhsatın gider”
Yani, Muz Cumhuriyeti.
Bakanlık, bağlı olduğu kurumları bile hiçe sayıyor. Bu bir çelişki değil. Bu açıkça ve kasten küçükleri görmezden gelen sistemin bilinçli tercihidir.
Gelelim en can alıcı soruya.
ATSO nerede? AKTOB nerede? Turizm STK’ları neden sessiz? Sebep basit; ATSO Başkanı Yusuf Hacısüleyman söz konusu büyük otellerin başdanışmanı. Ekmeğini o otellere ve kodamanlara verdiği danışmalık hizmeti ile kazanıyor.
Ne yapacaktı, küçük otel işletmecilerinin güzel hatırı için ekmeğinden mi olacaktı? Yani küçüklerin değil, lobilerin tarafındalar. Sorsan; ekmeklerinin peşindeler.
Üstüne basa basa söylüyorum; Bu, sadece bir kapı meselesi değil. Bu, adalet ve turizm politikası meselesidir.
Ben hiçbir turizmciye danışmanlık hizmeti vermiyorum, öyle yılların duayen turizmcisi falan da değilim. Ama size adil, kimsenin hakkına tecavüz etmeyen, emeğine çökmeyen bir geçiş planlaması yapabilirim.
Zira tüm yasal düzenlemeler amacına uygun yorumlanmak ve uygulanmak üzere çıkarılır hukuk devletlerinde.
1. Geçiş süreci şeffaf ve adil planlanmalı. Kapı üretimi, temin süresi, montaj desteği, teknik rehberlik sunulmalı.
2. Denetim sırası tersine çevrilmeli. Risk büyük tesislerde daha fazla ise denetim oradan başlamalı.
3. Küçük işletmelere destek verilmeli. Sezon başında ruhsat tehdidi yerine yapılandırma fırsatı sunulmalı.
4. Tarihi yapılarda özel çözümler üretilmeli. Kültürel mirasa zarar vermeyen alternatif uygulamalar geliştirilmeli.
5. Kamu binaları da denetlenmeli. Yangın güvenliği sadece turiste özgü bir hak olamaz.
6. STK’lar sessiz kalmamalı. Sivil toplum, kent adına konuşmalı. Suskun kalmamalı.
Bu saydıklarım, ortalama zekaya sahip bir kişinin düşünüp bulabileceği çözümler. Ama gördüğünüz gibi adil çözüm için akla değil, vicdana, adalet duygusuna, Allah korkusuna ihtiyaç var.

Yorumlar
Kalan Karakter: