Cana Engel, Betona Yol Ver!
Türkiye’nin makûs talihi şudur; Bir yerde insan ya da hayvan için bir şey yapmak istediğinizde, yani işin ucunda yaşam varsa, o iş mutlaka birilerine batar!
Hele ki o yaşam bir hayvana aitse, işler iyice sarpa sarar. Çünkü bu topraklarda, bu dünyayı paylaştığımız can dostlarımız, sadece hayvandır ve katli vaciptir.
Seçim dönemleri hariç…
Seçim döneminde kedi ve köpekler, politikacıların şirinlik muskaları haline geliverir. Kucaktan kucağa gezdirmeler, baş okşamalar, bir tas su vermeler… Hayvan diye hakir gördükleri kedi ve köpeğin bile tenezzül etmeyeceği türlü şaklabanlıklarla, en azılı havyan hakları savunucusu kesiliverirler.
'İnsana ve şehre karşı işlenen suçlar bitti de sokak hayvanlarını korumakta mı eksik kaldık’ diye homurdananlara cevabım; “Çalıyor ama çalışıyor” cümlesi dağarcığımızdan silinmeden ne insana, ne şehre, ne de ülkeye karşı işlenen suçlar bitmeyecek. Aksine rantı görenler bu suça daha fazla meyledecek, suçlu sayısı günden güne artacak.
Ama sokak hayvanları hiçbir zaman daha fazla mama ya da yiyecek için harama pati uzatmayacak. Üstelik alınları secdeye bile değmezken…
*
Antalya Büyükşehir Belediyesi can dostlarımız için Kepez’in yeşil omzunda 84 bin metrekarelik bir barınak kurmak istiyor; köpeğe, kediye, kaplumbağaya nefes olacak bir vaha… Orman Bölge Müdürlüğü dosyayı görür görmez kapağın üstüne iri harflerle “75 bin metrekareden fazlası yasak” damgasını vuruyor.
Gerekçe hazır: Genelge… Sınır… Mevzuat!
Aynı orman yamacında göğe doğru uzanan oteller, ışıklı AVM’ler, benzinlikler peki?
Onlar “yatırım” diyorlar ya, mevzuat o anda lastik gibi esniyor; bir gecede plan tadilatı, ertesi sabah temel atma töreni.
Ama konu bir avuç sahipsiz can olunca bürokrasi granit kesiliyor:
Kamu zaruretini kanıtla!
Bozuk orman bul!
Metrekareyi yeniden hesapla!
*
Velhasıl, barınak hayal olmasın istiyorsan dilekçe üstüne dilekçe yığacaksın.
Sanki köpeklerin gölgesine düşecek kulübe, ülke egemenliğini tehdit ediyor!
Başta Orman Genel Müdürlüğü olmak üzere, tüm ilgili ve yetkililere soruyorum: Gerçekten ormanı mı koruyorsunuz, yoksa sadece hayvan barınağı isteyenlerin önünü mü kesiyorsunuz? Belediye bir devlet okulu açmaya kalksa imar planı rafta küflenir; özel okul zinciri geldi mi imzalar şıp diye düşer.
Çünkü bu düzende can değil, çimento değerlidir. Mevzuat, sermaye karşısında ipek gibi; sıra canlı haklarına gelince çelik zırh!
Belediyeler 2028’e kadar barınak yapmakla yükümlü ama izin yok! Neden? “Kriter” varmış. Ama aynı bakanlık, bir gecede “turizm alanı” ilan ederek ormanı otel arazisine dönüştürebiliyor.
Ve bu meselede siyaset de masum değil. Belediye CHP’li, Bakanlık AKP’li... Fark etmiyor! Barınak dendi mi herkes işi yokuşa sürüyor. Ama konu lüks otelse, özel iskeleyse, plaja kondurulan villa ise... Ortak lisan hemen bulunuyor: “Derhal izin verilsin!”
Çünkü bu topraklarda en kutsal olan, doğa değil; RANT!
İstediğimiz şey devasa değil: Bir tas su, azıcık gölge, huzurlu bir köşe… Fakat bu düzen yaşatmayı değil, yatırmayı; canı değil, kârı seviyor.
Türkiye’de kanun, kural, karar; talebin ne olduğuna değil, talepte bulunanın kim olduğuna göre işler. Barınak mı? Engel! Otel mi? Halı serilir!
O zaman bir daha soralım: Bu ülke yaşama mı değer verir, yoksa yalnızca yatırıma mı secde eder?
Cevabı biliyoruz.
Bu ülkede henüz yaşamak değil ama yaşatmaya çalışmaksuç.
ANTALYA MÜZESİ YIKILMASIN
Bir Kente Hafıza İnşa Edilir, Yıkılmaz.
Antalya’nın tam kalbinde, yıllardır ayakta duran bir hafızadır Antalya Arkeoloji Müzesi. 1965 yılından bu güne çocukların ilk kez tarihle göz göze geldiği, akademisyenlerin satırlara can verdiği, ziyaretçilerin geçmişle selamlaştığı bir yerdir.
Ve şimdi, bu belleği yok etmek istiyorlar.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2,5 milyar liralık bütçeyle “yeni” bir müze projesi hazırladı. Ancak bu proje ne müzecilik deneyimi olan uzmanlarla geliştirildi ne de mimari olarak bir müze diline sahip. Ayrı girişler, parçalanmış güvenlik sistemleri, bütünü olmayan bir yapı... Baraka görünümlü bu kompleks, EXPO gibi uygun alanlar varken, kentin göbeğinde hafızanın üzerine kondurulmak isteniyor.
Dahası, bu karar ne Antalyalının fikrine sunuldu ne de meslek odalarının uyarılarına kulak verildi.
Mimarlar ‘Koruyalım’
Mühendisler ’Güçlendirilebilir’
Uzmanlar ‘Zarar verirsiniz’ diye haykırdı.
Gazeteler yazdı, akademisyenler konuştu, sosyal medya yankılandı: #AntalyaMüzesiYıkılmasın
Binlerce ses birleşti. Bakanlık suskun kaldı. Halkın sesi yok sayıldı.
Burada mesele bir müze yapmak değil, bir belleği yok etmekle ilgilidir. Elbette Antalya modern bir arkeoloji müzesini hak ediyor. Ama bu, geçmişin üzerine beton dökerek olmaz.
Mevcut müze restore edilebilir. Yan parsellerle genişletilebilir. Tıpkı dünya kentlerinde olduğu gibi, şehir merkezinde kalan bu yapı, geçmişle bugünü birbirine bağlayan bir kültür köprüsüne dönüştürülebilir.
Bu bir seçimdir:
Ya geçmişine sahip çıkan bir şehir olacağız, ya da ruhsuz yapılara geleceğimizi ipotek ettireceğiz.
Bu dayatmayı kabul etmiyoruz.
Ve şimdi bir kez daha, yüksek sesle soruyoruz:
Bu kararı neden aldınız?
Amacınız neydi?
Kime sordunuz?
Bu kenti kim temsil ediyor?
Yıkmayın.
Çünkü müze, sadece sergilenen eserler değil; orada yaşayan anılar, geçmişin sesi, geleceğin teminatıdır.
Ve biz, o sesi susturmanıza izin vermeyeceğiz
Yorumlar
Kalan Karakter: