Antalya ilginç bir kenttir.
İlginç olmasını çözmem adına ömrümden 30 yılımı Antalya’ya verdim desem yalan olmaz. Antalya sevdalısı olarak yaşarken, Antalyalıları (Bir elin parmağını geçmeyen gerçek Antalya sevdalıları, söz meclisten dışarı) üç ayrı isimle gruplandırdım.
KIVIRTANLAR…
Onların, siyasi ve ticari dengeleri için, kıvrım kıvrım kıvrılmasını izledim. Bir de kıpraştıklarını hiç kimsenin fark etmediğini zannederek, harman dalını abartmaları, inanın kenti iyi okuyanlara adeta komedi filmi gibi geliyor.
MAVİ BONCUKÇULAR var.
Takım elbiselerinin ceplerinde o kadar çok mavi boncuk var ki, dağıta dağıta bitiremiyorlar. Sizden önce verdiği mavi boncuğu bilmeyeceğimi düşünerek karşıma geçip anlattıkları La Fontaine’den Masalları dinlerken uykum gelmiyor değil.
Ama benden uyarması; mavi boncukçular artık birbirini biliyor, aman ha dikkat!.. Kaldı ki yarın bir gün elinizdeki mavi boncukları verecek kimse bulamayacaksınız…
Gelelim, MIŞ GİBİ YAPANLARA… Bu ‘mış’ gibi yapanların algı yönetimi iyidir. Bir babayiğitle çektirdiği tek fotoğraf üzerinden öyle senaryolar yazar, öyle senaryolar yazarlar ki kendileri bile oynadıkları senaryoya inanırlar. Replik alanlarda kalemine sarılır, kamuoyuna bu algı yönetimini yansıtırlar. Oysa, kulisini bildiğim oyunların sahneleriyle ilgilenmem söz konusu bile olmazken, bakarım ki sanatsever MIŞ gibi yapan Antalyalılar, yazdıkları senaryoyla gişe rekorları kırmış bile...
Neyse ki, gün gelir, şapka düşer, artık kıvırtanların, mavi boncukçuların, mış gibi yapanların tüm gerçekleri gün yüzüne çıkar.
Yarın hepsinin ağzından koro halinde şu sitemi duyarsanız şaşırmayın:
“Ne İSA’ya yarandım, ne MUSA’ya!!!”
Onlardan biri ya kıvraktır, ya mavi boncukçu, ya da mış gibi yapanlardandır…
Hadi kalın sağlıcakla…
Yorumlar
Kalan Karakter: