Antalya’da hayatımı sürdürdüğüm 33 yıllık sürede ticari hayatın içinde var oldum. Ticareti tek başıma kimi zaman kazanarak, kimi zaman kaybederek öğrendim.
Sonra hayatıma yayıncılık girdi. Dergiler, ulusal basının Akdeniz ekleri, internet haberciliği ile birlikte günlük yayın yapan 2013 yılında bünyemize giren Hürses Gazetesi ile yerel gazeteciliğin tam göbeğinde devam ediyorum.
Gazete patronlarına baktığınızda gazeteciliğin temelinden başlayarak geçen sürecin ardından daha sonra ticaret hayatına girerek iş insanı olma adına adımlar atıyorlar.
Yani ben şimdi buradan Antalya iş dünyasının ya da gazetecilikten patronluğa adım atanların şeceresini dökecek değilim. Çok ısrar ederseniz arşivlerden çıkartıp yayınlayabilirim. Neticede ticari adabı muaşereti bildiğim gibi yayıncılık ilkelerinde yayın yaptığımın göstergesi mahkeme kararı ile tekzip yayınlamak zorunda kalmadığımdır.
Anlayacağınız ben iş kadını olarak reklam satabilirim,
Ama gazeteci olarak haber satmam…
Nitekim yerel gazetecilerin gurur kaynağı, gazetecilikten, Ticaret Sanayi Odası başkanlığına, sonrasında Antalya Büyük Şehir Belediye Başkanlığına seçilmiş, bu geçişin en bariz örneği Menderes Türel varken, benim hem iş insanı hem de gazeteci olmam bu kentte yadırganmamalı…
Ancak nedense kamuoyu adına bilgilendirme yaptığım her haber sonrası gazetecilikten tüccarlığa adım atmış gazeteler; adımı kullanarak ya da ima ederek; büfe istedi o yüzden yazıyor söylemleri, aklını başına al ihtar ve tehditleri, hadsiz yayın yapan ve cezasını çeken gazetelerle özdeşleştirilmelerinden vazgeçmiyorlar…
Değerli okuyucular, sonradan patron olan gazetecilerin kastettikleri, amaçlı yayın yapıyor olsak, adliye orada savcılarımız derhal gerekeni yaparlar… Bu memlekette Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız Menderes Türel hakkında soruşturma açılması ile ilgili resmi yazışma yapma cüretini gösteren kurumlar, ellerinde bize dair şikayete konu bir durum olsa bana neler yapmazlar! Anında hakimin karşısına çıkarırlar…
Gazetecilikten gazete patronluğuna uzananla, bugün ticaretin tam orta göbeğinde kazanımlarını hesaplıyorlarken, ben tam tersi gazetecilik hayatıma girdikten sonra kaybettiklerimi tartıyorum…
Konyaaltı Sahil İhalesi’nin sonrasında gazetecilik ve habercilik adına araştırma ile ortaya çıkan sonuçları kamuoyuyla paylaşmamızın ardından haber aynı minvalde ulusal basında da yer bulunca bazı tüccar gazetelerin haberciliğimize satır arasından sataştıklarını, kendilerinin gazeteciliği bırakıp, tüccar kısımlarını savunmaya çalıştıklarını görmemek imkansız.
Biri büfe işletecek,
Diğeri restoran,
Başka biri ahşap işi, taşeronluk
Biri kum, çakıl işi yapacak…
Öbürü eski dostu memnun edecek...
Ötekisi de gazetesinin havuzdan gelecek kaynağı kesilmesin diye sayfalarının üzerinde amuda kalkacak…
Ben dün de iş insanıydım, bugün de iş insanıyım…
Kafamın ticari bakması çok doğal…
Ancak gazetecilik bir yaşam biçimi iken, gazeteci gibi düşünüp, gazeteci gibi yaşaması gereken insanların mesleğini bir kenara bırakarak, tüccar zihniyetiyle habercilik yapması ardından da yapılan ihalenin eksikliklerini kamu yararı adına değerlendirip, yazmaması onun yerine ihaleyi yapanları, yaptıranları,ihaleye girenleri koruması sorgulanacak bir konu açıkçası…
Enteresan bir husus daha var ki onu daha sonra aktaracağım…
Pazarcılıktan, eğitimciliğe, avukatlıktan tüccarlığa, madencilikten müteahhitliğe, en nihayetinde CHP den Ak Parti'ye geçen siyasetçiler bile yadırganmazken... neden benim tüccarlıktan mücbir sebeplerle gazeteciliğe geçmem yadırganıyor? Merak ediyorum…
Konunun bilimsel olarak, sosyolojik, psikolojik olarak değerlendirilmesi mümkün… Bir uzman bu konuyu masaya yatırırsa, seve seve köşemde yazarım.
Herkesin aynaya baktığında kendini GÖRMESİ dileğiyle…
Yorumlar
Kalan Karakter: