Güzel ülkemizin, en güzel bir şehrinin, en güzel bir parçası olan KALEİÇİ; gerçekten de sevilmez mi?
Gezip görmek isteyenlerin özlemini çektiği KALEİÇİ; hâlâ da güzelliğini korumaktadır.
Şehir yaşamının apartman blokları ve taşıt dolu sokaklarından bıkan insanları; biliyorum hep böyle sakin ve güzel yerler arar dururlar.
Antalya ve diğer turistik yerlerimiz onun için devamlı ziyaretçi akınına uğramaktadırlar.
Turizm olgusu da bu ziyaretlerin doluşturduğu bir değer.
Bizler de onların ülkelerini; tarihi ve ilginç yerlerini görmek için gitmiyor muyuz? İşte o ülke insanları da bizim ülkemizi aynı amaçla görmeye geliyorlar.
Türkiye ve Antalya bu konuda çok şanslıdır.
Her bölgesi; ayrı bir tarihi ve doğal güzelliklere sahiptir.
Yaz kış turistler bu bölgelere akın eder dururlar.
KALEİÇİ bu konuda da şanslıdır.
Kendisi ve çevresi o kadar güzeldir, o kadar güzeldir ki; görenler, gezenler tekrar tekrar buralara gelmektedir.
KIYMETİNİ BİLİYOR MUYUZ?
Maalesef KALEİÇİ’nin kıymetini bilemiyoruz.
Dün bilemeyenler; bugün de bilmemektedir.
Neden?
Ben; KALEİÇİ’nin bana en yakın tarihini düşünürüm.
Elli, yüzyıl önceki halini hayal ederim hep.
Apartman yok!
KALEİÇİ; Antalya’nın nüvesinin oluştuğu bir yerdir.
Yaşam vardır. Evler dolu doludur. Sokaklar kalabalıktır. Bahçeler yemyeşildir. Her evin; portakal, nar, mandalina, zeytin ve dut gibi ihtiyaçlarını karşılayacak ağaçları vardır.
Arıklardan akan sularla ağaçlar sulanır, kapı önleri serinlesin diye sular serpilirdi. Bazı bahçelerde küçük havuzlar bile vardı. İçinde balıklar oynaşırdı.
Her mevsim ayrı bir güzellik yaşanırdı.
Yazları gerçekten de sıcak geçerdi ama onun da kolayı vardı.
Yayla!
Yörüklerin; yani açık havada yaşamayı özgürlük ve mutluluk sayanların bol olduğu Antalya’da; yaylaya çıkmak bir adet halini almıştır.
Ve hatta bu adet hâlâ da devam etmektedir.
DÜNKÜ KALEİÇİ
Evet, dünkü KALEİÇİ daha mutlu idi.
Geçim derdi fazla yoktu. Her şey bol bol vardı. Olmayanlar çevre illerden getirtilir; karşılığında kereste ve meyve verilirdi.
TURİZM GELDİ
BÖYLE OLDU
O hayat dolu Kaleiçi’nde iki şey yaşamı değiştirdi.
Birincisi; Nüfuz arttı. Evler dar gelmeye başladı. Aynı zamanda oturdukları konaklar da ihtiyarlamaya başladı.
İkincisi; Turizm!
İlkönce Kaleiçi’ne giremeyen turizm; kale dışında gelişmeye başladı. Sonra taştı, taştı sahil boyunca bulduğu her yeri işgal etti.
Oteller, moteller yapıldı.
İşgücüne olan ihtiyaç arttıkça; göç başladı. Burdur, Isparta derken tüm Türkiye’den insanlar aktı.
Modern Antalya doğarken; çevresindeki gecekonduları da çoğalttı.
Şehir merkezi “cazibe merkezi” oldu!
VE KALEİÇİ HATIRLANDI
Kaleiçi’nde yaşayanlar; yeni oluşan modern apartmanlara özendi ve evleri satıp satıp oraya taşınmaya başladılar.
İhtiyarlar, maddi durumu iyi olmayanlar orada kaldılar.
Ve turistler böyle bir Kaleiçi’ni gezmeye başladılar. Yat Limanı (İskele), Hıdırlık Kulesi, Kesik Minare ve Üçkapılar’ın tarihi yerler olduğu öğrenildi. Reklamları yapıldı.
Turistler tarihe ve denize koşarak geldi.
Kalacak yer olmadığından; bir çok ev otele, pansiyona çevrildi.
Turizm “Dolar ve Mark” akıttı.
Toprak kıymetlendi. Ama Kaleiçi öylece kala kaldı.
“SİT ALANI” derler ya!
Hani “çivi bile çakamazsınız!” diye korkuturlar ya; Kaleiçi’ni böyle bir korku saldı.
Kanundan ve kanunculardan çok korkan halk; evlerini öylece bırakıp gittiler!
Boş kalan evleri kiraya verdiler. Onlar da dükkan yaptılar. Duvarını yıktılar, kapılarını söktüler bir karışan olmadı.
BUGÜNE GELİNCE!
Dünkü Kaleiçi yaşamını hiç göremiyorum.
Çünkü Kaleiçi’nde dünkü yaşamdan hiçbir iz kalmadı.
Olanlar da silinip gidiyor!
Ben bakıyorum, siz bakıyorsunuz ve Bakanlar bakıyor; bu değişimi, bu yıkımı farklılığı göremiyoruz!
“Yeni model bir Kaleiçi” doğuyor!
Eskiyi eskiterek, yıkarak, örterek büyüyor.
KALEİÇİ SEVİLMEZ Mİ?
SEVİLİR!
AMA HANGİ KALEİÇİ?
:::::::