Milattan Önce (MÖ) 515…
‘Kralların kralı’ denilen Pers İmparatoru I. Darius, Anadolu’nun batısından Hindistan’a kadar uzanan devasa ve güçlü imparatorluğunun başkenti Persepolis’te yaşıyordu. Kente, bugün İranlıların ‘Taht-ı Cemşid’ olarak adlandırdıkları büyük bir taht ve gücünü simgeleyecek boyutta bir saray kompleksi yaptırdı. Daha sonra tahta çıkanlar, kenti büyütüp görkemini daha da artırdılar. Büyük İskender tarafından MÖ 330 yılında yakılıp yıkılıncaya kadar, Persepolis, imparatorluğunun gücünün yansıması olan bir dünya başkentiydi.
* * * * *
Ekim 1971…
İran Şahı Rıza Pehlevi, Pers İmparatorluğu’nun kuruluşunun 2500. yıldönümünü, Persepolis’te, dillere destan bir törenle kutladı. ABD ve İngiltere’nin İran topraklarındaki ‘çıkar ortağı’ olan Pehlevi, elde ettiği Batı destekli güce öylesine kendisini kaptırmıştı ki; kendisini, I. Darius gibi ‘krallar kralı’ olarak görüyor ve göstermeye çalışıyordu.
3 gün 3 gece süren ve dünyanın dört bir yanından devlet başkanlarının, kralların, kraliçelerin, prenslerin, prenseslerin katıldığı tören için, çöl ortasındaki Persepolis, özel olarak ağaçlandırıldı. Kutlamalar ve konuklar için son derece lüks otağlar kuruldu.
Gala yemeğine katılan misafirler 250 adet kırmızı Mercedes Limuzin ile karşılandı. Yemek için, Paris’in ünlü lokantası Maxim ile anlaşıldı; Maxim, bu iş için Paris’teki restoranını iki haftalığına kapattı. Yemeğin servisini, 80 ünlü İsviçreli şef yaptı. Şeflerin üniformaları Fransa’nın ünlü modaevlerinden alındı; yemek takımları yine Fransız porseleniydi. Yemeğin menüsü, mavi ipek ile ciltlenmiş bir kapağın içerisindeki parşömen kağıdına basılmış; konuklar, imparatorluk arması işlenmiş açık mavi ipek döşemeli sandalyelerde oturmuştu. Yemek; şampanya ve imparator havyarı ile doldurulmuş bıldırcın yumurtasıyla başladı; soslu ıstakoz mus, trüf mantarlı kuzu ızgara, kızartılmış tavus kuşu ile devam etti ve Fransız pembe şampanya eşliğinde kremalı taze porto inciri tatlısıyla sona erdi.
Yemek sonrasında konuklar, lüks otobüsler ile Persopolis yakınlarındaki bir tepeye götürülmüş, hazırlanan tribünlerden, yıldızların altında M.Ö. 330’da Büyük İskender’in yerle bir ettiği Persopolis’in yanıp yıkılmasını temsilen büyük bir ses ve ışık gösterisini, sonrasında da 800 süvarinin ve 3000 piyadenin katılımıyla tarih boyunca Pers Ordusu’nun kullandığı silahları ve bu silahların evrimini canlandıran bir geçit törenini, en sonunda da yelkenleri ve tüm aksesuarları ile tekerlekler üzerine oturtulmuş eski savaş gemilerinin geçişi izlenmişti.
Kraliçe Farah’ın törende giyeceği kıyafetler, Avrupa’nın ünlü modaevlerine özel olarak diktirilmiş; mücevherleri özel olarak hazırlanmıştı. Şah Pehlevi, elindeki taçları beğenmemiş; ünlü Cartier firmasına, pırlantalarla süslü yeni bir taç yaptırmıştı.
Tören için, dudak uçuklatan paralar harcanmıştı. Time dergisi, bu kutlamaları, “Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük cümbüşlerinden biri” olarak nitelemişti. Dünya medyası, halkı yoksulluktan kırılırken böylesi bir tören düzenleyen Pehlevi’yi, ağır dille eleştirmişti.
* * * * *
Yıl 2007…
Merjane Satrapi adlı İranlı bir genç kadın ‘Persepolis’ adlı bir kitap yazıyor ve kitaba sadık kalınarak bir film çekiliyor. Kitap, Merjane adlı Tahranlı küçük bir kızın gözünden, 1979 İslam Devrimi sırasında ve sonrasında yaşananları anlatıyor. Merjane, molla rejiminde ülkeyi saran idam dalgasını, baskıyı, zulmü, dinin siyasetin odağına yerleştirilerek mollaların çıkarı için kullanılmasını, çarpıcı bir dille anlatıyor.
* * * * *
İran’da yaşananları izliyorum günlerdir. Şah Pehlevi’nin ABD’de yaşayan CIA destekli oğlunu şah olarak görmek isteyenlerle, çağdışı molla rejiminin sürmesini isteyenlerin çatışmasına bakıp, İran halkının nasıl da tarihini unutmuş olduğunu görüp üzülüyorum. Oysa; Mehmet Akif’in de dediği gibi, “Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar; hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”